1 Aralık 2013 Pazar

John Berger kimdir

 
 
     John Berger (d. 5 Kasım 1926, Londra) İngiliz yazar, sanat eleştirmeni. G. isimli romanı 1972'de Man Booker Ödülü'nü kazanmıştır.



Meslekî Kariyeri

John Berger, mesleki kariyerine ressam olarak başladı. 1940'lı yılların sonlarına doğru Londra'da birçok sergiye katıldı. 1948-1955 yılları arasında sanat eleştirmenliğinin yanı sıra, resim dersleri de verdi.

İngilizce yazan en etkili sanat eleştirmenlerinden biri olarak tanınır. Senaryo yazarlığı ve belgesel yazarı olarak da tanınır. Bunun yanı sıra, romancı kimliği de vardır. İlk romanı Zamanımızın Bir Ressamı (A Painter of our Time) 1958'de yayımlandı.


Kitapları 
  • Şanslı Adam (A Fortunate Man)
  • Sanat ve Devrim (Art and Revolution)
  • Görme Biçimleri (Ways of Seeing)
  • Yedinci Adam (A Seventh Man)
  • Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı (The Success and Failure of Picasso)
  •  G.
  • Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa (And Our Faces, My Heart, Brief as Photos)
  • Fotokopiler (Photocopies)
  • Düğüne (To the Wedding)
  • Kral (King)



Sanat eleştirmeni, şair, ressam, politik filozof, roman, öykü ve senaryo yazarı Berger, her zaman kapitalist üretim ilişkilerinin üzerini örttüğü insani potansiyelleri açığa çıkarmanın önemine inandı. Plastik sanatlar ve fotoğrafçılık hakkında yazdıklarıyla görsel antropolojiye önemli katkılarda bulunan yazar, romanlarında ve incelemelerinde de Avrupa'nın ezilen insanlarının tecrübelerine yer verdi.

John Berger, 5 Kasım 1926'da Londra, Stoke Newington'da işçi sınıfından bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası 1. Dünya Savaşı'nda batı kıyısını korumakla görevli bir birlikte de yer almış bir süvari subayıydı. The Observer'a verdiği röportajda ”12 yaşımdan itibaren başka bir yere, daha az boğucu bir yere ait olduğumu düşündüm” diyor. Annesi işçi sınıfındandı. Babası ise Muhasebeciler Enstitüsü'nün bir kolunun başkanı. Onu Oxford'a St. Edmond Okulu'na yatılı göndermeye, babası Stanley Berger karar vermişti. "6 ile 16 yaşım arası korkunç yatılı okullarda geçti” diyor. 1944'de orduya alınan Berger, eğitimi yüzünden hemen subay yapılmak istendi. Ama bunu reddetti ve üstlerine karşı geldiği için Kuzey İrlanda'ya sürüldü. ”Askere alınmış eğitimsiz ve genç insanların arasındaydım,” diyor, ”Bu, işçi sınıfından çağdaşlarımla ilk kez gerçekten tanışmamdı. Onlar için ailelerine ve sevgililerine mektuplar yazardım. Bu ilk kez toplum için yazmaya başladığım dönem olarak görülebilir. Gerçi çok kötü bir yıldı ama şimdi geriye baktığımda beni şekillendiren çok önemli bir deneyim olduğunu görüyorum. ”

Ordudan sonra Chelsea Sanat Okulu'na yazılan Berger için okul yılları da biçimlendirici bir dönemdi: ”Günler resim yaparak, desen çizerek, yazarak ve Henry Moore ile sohbet ederek geçiyordu. Sonunda ait olduğum bir yer bulmuştum. Yaşam birdenbire dopdolu olmuştu.” Berger daha sonra yarı zamanlı desen çizimi öğretmeye ve New Statesman için sanat eleştirileri yazmaya başladı: ”1954?e kadar sadece ressam olmak vardı kafamda ama paramı farklı alanlardan da kazanıyordum. Yazmaya kaydım diyebiliriz.”

Savaş sonrası, öğrenimini sürdürdü ve yine Londra'daki Chelsea school of Art'tan mezun oldu. Sanat alanındaki kariyerine ressam olarak başladı ve 1940'ların sonunda Londra galerilerinde bir dizi sergi açtı. Aynı yıllarda İngiliz Komünist Partisi'yle bağlar kurdu ve haftalık sol siyasi dergi Tribune için makaleler yazmaya başladı. 1951'den başlayarak New Statesman'de tartışmalarla geçen bir on yıl boyunca sanat eleştirileri kaleme aldı. Berger, bu yıllarda güzel sanatları etkisi altına almaya başlayan ve onun "çürümüşlüğe göz yumma" olarak nitelendirdiği soyut sanata ve biçimci aşırılıklara karşı gerçekçiliğin önemli bir savunucusu oldu. Gerçekçilik üzerindeki vurgusu soğuk savaş döneminin getirdiği havaya uygundu; bununla birlikte Berger'in sol anlayışı reel sosyalizmi temellendirmekte başvurulan marksizmden çok, bağımsız bir sosyalist hümanizme dayanıyordu. Ona göre, gerçekçi bir sanat yapıtı, kapitalist toplumsal ilişkilerin koşulladığı bir dünyada fark edilmeden kalan insani potansiyellere dair farkındalık yaratacak bir güç taşımalıydı. Muhakemelerindeki açıklık ve her zaman pratiğe yaslanan bir havayla, Londra sanat çevrelerine meydan okudu ve bu çevrenin önde gelenlerinde öfke yarattı. Sanatın yükümlülüklerine dair girdiği polemiklerde Patrick Heron, Stephen Spender ve Herbert Read gibi sanat kamusunun önemli kişiliklerini karşısına aldı.

1958'de Berger, Zamanımızın bir Ressamı adlı ilk romanını çıkardı. Roman, hayali bir karakter olan macar ressam Janos Lavin'in ortadan kayboluşunun ardından, onun arkadaşı olan John adlı bir sanat eleştirmeninin ressamın güncesini keşfedişini konu alır. Siyasi gündeme yakınlığı ve bir ressamın çalışma sürecini ayrıntılarıyla aktarması, bazı okurların kitabı gerçek bir öyküymüş gibi değerlendirmesine yol açmıştır. Yayımlandıktan bir ay sonra, kitap CIA bağlantılı, komünizm karşıtı “Congress For Cultural Freedom” adlı, ünlü entelektüellerin de üye olduğu bir örgütün baskılarıyla yayımcısı tarafından piyasadan toplatıldı. Baskılara rağmen, Berger Zamanımızın bir Ressamı'nın ardından the Foot of Clive (Clive'ın Ayağı) ve Corker's Freedom (Mantarcının Özgürlüğü) başlıklı İngiliz şehir hayatının yabancılaşmışlık ve melankolisini yansıtan romanlarını yayımladı. İngiliz hayat tarzına duyduğu tiksintiyi neden olarak göstererek, 1962'de Fransa'ya yerleşti.

1972'de BBC için hazırladığı “Görme Biçimleri” adlı belgesel yayınlandı; belgeselin metni de aynı yıl aynı adla basıldı. Belgesel kısmen Walter Benjamin'in Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat yapıtı başlıklı denemesine dayanıyordu. Yine aynı yıl, yapıtları arasında en çok biçimsel denemeye giriştiği romanı olan G.'yi yayımladı. Romantik-pikaresk bir çalışma olan G. İngiltere?nin en prestijli ödüllerinden Booker'ı kazandı. Berger, ödülün yarısını İngiltere'de siyahî azınlığın hakları için mücadele veren Kara Panterler Partisi'ne bağışladı; kalan yarısını da Avrupa'daki göçmen işçilerin durumunu inceleyen sosyolojik bir nitelik taşıyan incelemesi Yedinci Adam'ın çalışmaları için ayırdı. Berger, verdiği edebiyat ürünlerinden incelemelerine kadar, toplumsal tecrübeyi hep yapıtlarının merkezinde tuttu. Yedinci aAdam'da olduğu gibi, diğer incelemelerinde fotoğrafçı jean Mohr'la birlikte çalıştı. “Another Way of Telling” adlı ortak kitaplarında, belgesel tekniğini ve fotoğraf kuramını Mohr'un fotoğrafları ve Berger'in denemeleri üzerinden tartıştılar.

Berger, bazı modern sanatçılar hakkında incelemeler de kaleme aldı. Bunlardan en çok tanınanı, Picasso hakkında yazdığı 1965 tarihli Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı oldu. Yazıldığı dönemde, birçok sanat eleştirmeninin doktrinerlik ve saygısızlıkla suçladığı kitap, zaman içinde picasso hakkında yazılmış en iyi kitaplardan biri olarak kabul edilmeye başladı. Berger, Picasso'dan başka Goya hakkında ressamın sanatını konu alan bir kitap ve Rus heykeltraş Ernst Neizvestny hakkında sanat ve devrim başlıklı bir deneme yayımladı. 1970'lerde İsviçreli yönetmen Alain Tanner'le birlikte çeşitli film projelerinde yer aldı; Salamandre, 2000 yılında 25 yaşına basacak olan yunus, Messidor gibi filmlerin senaryosunu yazdı ya da senaryolarına katkıda bulundu.

1980'lerde Berger, Onların Emeklerine adlı bir roman üçlemesi kaleme aldı: Domuz Toprak, Bir zamanlar Europa'da ve Leylak ve Bayrak. Romanlar, 1970'lerde Fransa-Quincy'de Haute Savoie köyüne yerleşerek çiftçilik yapmaya başlayan Berger'in de somut olarak paylaştığı Avrupalı köylülerin tecrübelerine uzanıyordu. Berger, Avrupa içinde bir tür sürgün yaşayan köylülerin siyasetten dışlanmışlıklarını ve kentlere göçtüklerinde parçası oldukları kentsel sefaleti, yalnız romanlarında değil, yazdığı birçok makalede de ele aldı.

Sonraki dönemlerde Berger daha çok fotoğraf, sanat, siyaset ve kendi anıları hakkında yazdı. Komutan yardımcısı Marcos'la yazışmalarını The Shape of a Pocket (Bir Cebin Şekli) adlı kitapta topladı; Threepenny Review ve The New Yorker gibi dergilerde öyküler yayımladı. Yazarın şiirleri, Pages of the Wound (Yaranın Sayfaları) adlı tek bir ciltte toplanmıştır; bununla birlikte ve yüzlerimiz, kalbim, fotoğraflar adlı kuramsal denemesi düzyazılar kadar manzum parçalar da içerir. Yazdığı son romanlar, gerçek ailevi tecrübelerinden esinlenerek yazdığı düğüne ve evsizlik ve gecekondu yaşamını bir sokak köpeğinin bakışından anlattığı Kral'dır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder